Sümbül Efendi Hz.

Merzifon’da doğdu. Asıl adı Yûsuf Sinan’dır. “Sünbül” lakabı ona şeyhi Cemâl-i Halvetî tarafından verilmiştir. Babasının adı (Kayabeyoğlu Ali) dışında ailesi hakkında bilgi yoktur.

Hayatına dair bilinenlerin önemli bir kısmı, halifelerinden Yâkub Efendi’nin oğlu Şeyh Yûsuf Sinâneddin’in “Menâkıb-ı Şerîf ve Tarîkatnâme-i Pîrân” adlı eserinde babasından naklen verdiği bilgilere dayanmaktadır. Sünbül Sinan, ilk öğrenimini memleketinde yaptıktan sonra İstanbul’a giderek medrese tahsiline başladı. Devrin tanınmış âlimlerinden Efdalzâde Hamîdüddin’in talebesi ve ardından mülâzımı oldu. Medrese tahsili sırasında tasavvuf aleyhtarı olarak bilinen Sünbül Sinan, bir arkadaşı vasıtasıyla tanıştığı Halvetiyye tarikatının ana kollarından Cemâliyye’nin pîri Cemâl-i Halvetî’ye intisap ederek tasavvuf yoluna girdi. Üç yıl süren seyrü sülûk döneminden sonra hilâfet aldı ve irşad göreviyle Mısır’a gönderildi. Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda irşad faaliyetini sürdüren Cemâl-i Halvetî hacca gitmek amacıyla İstanbul’dan ayrılırken Sünbül Sinan’a haber gönderip kendisinin de hacca gelmesini istediğini bildirdi. Cemâl-i Halvetî yolda vefat edince (899/1494) bu buluşma gerçekleşmedi.

Sünbül Sinan, hac dönüşü şeyhinin vasiyeti gereği İstanbul’a dönerek kızı Safiye Hatun’la evlendi ve Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda postnişin oldu. Bir rivayete göre Cemâl-i Halvetî hacca giderken onu İstanbul’a çağırıp kızıyla evlendirmiş, postuna oturttuktan sonra hacca gitmek için yola çıkmıştır. 899 (1494) yılından vefatına kadar, kendi adıyla anılacak olan Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda irşad faaliyetini sürdüren Sünbül Efendi cuma günleri Ayasofya ve Fâtih camilerinde vaaz verdi, vaazların ardından dervişleriyle Halvetî devranı icra etti. Yavuz Sultan Selim Han, yaptırdığı caminin açılış merasimi sırasında vaaz etme görevini ona verdi. Hulvî, Sünbül Sinan’ın Yavuz Sultan Selim’le ilişkileri konusunda ayrıntılı bazı rivayetleri nakletmektedir.

II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman dönemlerini idrak eden Sünbül Efendi, Muharrem 936’da (Eylül 1529) vefat etti. Cenaze namazı Fâtih Camii’nde Kemalpaşazâde tarafından kıldırıldı ve dergâhının hazîresine defnedildi. Türbesi İstanbul’un en önemli ziyaretgâhlarından biridir. Ölümüne düşürülen birçok tarihten bazıları şunlardır: “Eyledi bostân-ı zühdün sünbülü me’vâya azm”; “Cânına Sünbül Sinân’ın Fâtiha”; “Üstâd-ı aşk.” Hüseyin Vassâf, Şeyhülislâm Kemalpaşazâde’nin onun vefatı dolayısıyla söylediği tarih manzumesinin çini üzerine yazdırılıp türbeye konulduğunu belirtir ve, “Nûr ola Sünbül Sinân’ın kabri hep” tarih mısraıyla biten sekiz beyitlik bu manzumeyi eserine kaydeder (Sefîne-i Evliyâ, III, 375). Sünbül Efendi’nin vefatından sonra yerine Merkez Efendi postnişin olmuş, Sünbül Efendi’ye nisbet edilen Sünbüliyye, Merkez Efendi ve diğer halifeleri tarafından yaygınlaştırılmıştır. Yâkub Germiyânî, Cem Şah Efendi, Akşehirli Cemal Efendi, Maksud Dede, Kefeli Alâeddin Ali, Çavdarlı Şeyh Ahmed Dede onun halifeleri arasında zikredilebilir.[2]

Sünbül Efendi’nin vefâtından sonra yerine Merkez Efendi postnişîn olmuş, Sünbül Efendi’ye nisbet edilen Sünbüliyye, Merkez Efendi ve diğer halifeleri tarafından yaygınlaştırılmıştır. Yâkub Germiyânî, Cem Şah Efendi, Akşehirli Cemal Efendi, Maksud Dede, Kefeli Alâeddin Ali, Çavdarlı Şeyh Ahmed Dede onun halifeleri arasında zikredilebilir.[3]

Alıntı: Wikipedia